Hayatınızdaki insanları ya da toplu ulaşımda, okulda, iş hayatınızda karşılaştığınız insanları bir süre uzaktan izleyin. Göreceğiniz şey; çoğunluğunun elinde cep telefonu kalabalıklar içinde yalnızlaşmış insanlardır. Pandemi ile hızlanan bu süreçle yeni bir çağa giriyoruz. Bu çağda daha da artmış dijital yaşam, sentetik besinlerden bahsediliyor. Peki buna hazır mıyız, hiç sanmıyorum.
Bu yaşam şeklini neden benimsedik ?
Dopamin beyindeki haz alma, ödül, öğrenme ve dikkatle ilgili süreçlerde rolü olan ve sinir hücreleri arasında iletişimi sağlayan bir nörotransmitter maddedir. İdeal seviyelerde son derece faydalı bir moleküldür. Beyin dışsal veya içsel bir ödül beklediğinde dopamin salgılar. Keyif alınacağı düşünülen bir aktiviteyi düşünmek bile dopamin seviyesini artırabilir.
Örneğin avcı toplayıcı yaşayan ilk insanları düşündüğümüzde; uzun uğraşlar sonucu besine ulaştığında memnuniyeti tarif edilemez.
Aynı hazzı alabilmek için artık ne yapması gerektiğini biliyor.
Beyininde ödül yolu ve ödülden elde edilen haz oluşmuştur.
Dopamin salgılanmasına neden olacak her hangi bir etkinlik ya da davranışta, beyin ödül olarak algılar ve ileti bu yönde gider. Bu durum insanları hoşuna giden davranışları tekrarlamaya motive eder. Bu tekrar bağımlılığa yol açabilir, örneğin sosyal medya hesaplarında paylaşımlar beğenildiğinde ya da olumlu yorumlar alındığında memnuniyet duyulmakta ve sosyal medya hesaplarını tekrar tekrar kontrol etmeye sürüklemektedir. Beyinde sürekli dopamin salgılanması hücreleri zamanla yorar ve tolerans denilen dopamin duyarsızlığına neden olur. Bu sefer aynı hazzı alabilmek için daha fazla dopamin salgılatılması gerekir. Uyuşturucu, alkol, kafein, sigara gibi bağımlılık yapıcı maddelerde aynı mekanizmalar ile dopamin salgısını artırır. Bağımlılık yapıcı maddelerin beyindeki etkileri her zaman dopamin üzerindendir ve birbirlerinin yerini tutabilirler. Bağımlılıkta önemli olan dopamin seviyesini yüksek tutmaktır. Örneğin kafein ve fruktoz birlikteliği dopaminde zirve oluşturabilecek bir ikilidir. Gençlerin sevilen kahve zinciri Starbucks’ta bardağın üzerine isimlerinin yazılması ve içilen kafein ve fruktoz şuruplu kahve beyinde dopamin patlamasına neden olur. Bu ödül mekanizmasını beyin kaydeder ve aynı hazzı duymak için tekrar sizi Starbucks’a götürür.
Dopamin yüksekliği beynin karışık bilişsel faaliyetlerinden sorumlu olan ön bölümünü (frontal korteksi) sürekli uyarır, karar verme, öğrenme gibi faaliyetleri olumsuz etkiler, kaygı düzeyini artırır. Gençlerin uzun süreli ders çalışamaması, dikkatinin toplayamamasınıntemelindeki neden dopamindir. Ders çalışmak aynı dopamin seviyesini sağlamayacağı için öğrenci 10 dakika sonra eline cep telefonu almaya yönelir. Dopamin hazzını buradan alınca geri derse dönmek mümkün değildir. O zaman öğrenme yöntemi değişmeli midir, internet aracılı öğrenme mümkün müdür? Dopamin zirvesinde olan gençler internette bir şey araştırırken sabırsızdır, bulduğu bir bilginin tamamını okumadan diğerine yönelir. Bu tutumun temelinde yine dopamin arayışı vardır. Uzmanlar çocukların ekrandan bir şey okurken ya da öğrenirken kelebek gibi uçuşarak öğrenme için gerekli olan süre ve odaklanma sağlayamadığını ve belirli bir konu üzerinde derinleşmenin oluşamadığını ifade ediyorlar. Araştırmacılar bu uçuşmaya “kelebek kusuru” diyorlar. “Kelebek kusuru” okunan bilgilerin bir bütün olarak anlam kazanmasını engelliyor ve bilgi kırıntıları olarak havada asılı kalmasına sebep oluyor.
Beslenme sırasında hazza ulaşmamızda da dopaminin görevi vardır. Örneğin çok sevdiğiniz bir tatlıyı yediğinizde dopamin seviyeniz artar ve haz duyarsınız. Tatlı yerken yükselen insülin, dopamin seviyenizi baskılar normal seviyesine indirir. Böylece tatlı yemeyi bırakırsınız. Ancak günümüzün beslenmesinde şekerli besinlerde büyük yer tutan mısır şurubu gibi fruktoz içeren besinler insülin salgılanmasına izin vermez veya aşırı işlenmiş enerji içeriği yoğun karbonhidratlı beslenme düzeni insülin direncine neden olarak beynimizdeki dopamin salgısının daima yüksek kalmasına ve doyumsuzluğa neden olur.
Haz ile mutluluk çok karıştırılan ancak çok farklı kavramlardır. Haz dediğimiz şey kısa sürelidir, içgüdüseldir, maddelere bağlıdır. Mutluluk ise uzun sürelidir, bilinçlidir ve maddelere bağlı değildir. Beynimizde dopamin hazdan, serotonin mutluluktan sorumlu hormondur. Serotonin üretimi dopamin salınımını kontrol altında tutabilir. Ancak serotonin üretmek o kadarda kolay değildir. Günümüzde mutluluk yerine haz peşinde koşulmaktadır. Serotonin salgısının artışı için karşılıksız iyilik (yardım kuruluşlarında çalışmak, sahilde çöp toplamak gibi toplumsal faaliyetler), sosyalleşmek, karşılıksız sevmek (kedi, köpek, insan vb.) ve ibadet, yoga gibi faaliyetler gerekir. Peki besinler ile serotonin alabilir miyiz? Triptofan besinlerde sınırlı bulunan serotonin ön maddesi olan amino asittir. Besinler ile aldığımız triptofanın serotonine dönüşebilmesi için sağlıklı bir mikrobiyota gerekir. Günümüz beslenmesi az çeşitlilik içerir, yüksek işlenmiş gıdalara sahiptir. Bir hafta içinde kaç çeşit sebze ve meyve yiyorsunuz düşünün? Et-tavuk-balık, pişmiş sebze yemekleri, salata, yoğurt, kefir, peynir, kuru yemişler, kuru baklagiller, yumurta gibi besinleri ne sıklıkla ne çeşitlilikte tükettiğinizi düşünün. Artık çoğumuzun hayatına tencere yemeği ve geleneksel beslenme modelinden uzak yeni bir beslenme modeli farketmeden hayatımıza yerleşti. Bu beslenme modeli ile iyi bir mikrobiyotaya sahip olabilmek mümkün değildir. İstenen serotonini sağlamakta pek mümkün değil gibi görünmektedir.
Sonuç olarak beyaz ekran maruziyeti, işlenmiş enerjisi yoğun gıdalar ve nişasta bazlı şekerler (mısır şurubu) ile beynimizin hassas dengeleri ile oynanmış durumdadır. Okuma alışkanlığı olmayan bizim gibi toplumları beyaz ekran, işlenmiş gıda birlikteliği ve insülin direnci daha da geriye götürmektedir. Bağımlı olan bireyleri alışkanlıklarından koparmak çok kolay değildir. Gençler için mutluluğu artırmanın yolunu göstermek toplum sağlığı ve ilerlemesi için çok önemlidir.
Prof. Dr. Hasan Önal
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Öğretim Üyesi